Beyin Farkındalığı Haftası

Beyin Farkındalığı Haftası’ndayız. Sadece beyin hastalıkları üzerine değil, ayrıca beyni özel bir organ olarak neden umursamamız gerektiğini de anlatmaya çalıştığımız bir hafta bu. Beyin üzerinde yapılan çalışmaları hala beyhude bulan psikologlar, eğitimciler, davranışçılar var maalesef. Halbuki beynin fonksiyonları ve nasıl çalıştığı üzerinde fikir sahibi olmak demek kendimizi tanımak demek.

Kendimizi bilmek bazen çok lafta kalıyor. Kendini bilmenin hangi aşamaları içinde barındırdığı üzerine pek konuşmuyoruz. Aslında kendimizi insan olarak tanımak, nasıl öğrendiğimizi, nasıl düşündüğümüzü, nasıl düşünemediğimizi, hangi konularda sınırlı olduğumuzu ve yanılabileceğimizi bilmekle oluyor.

Bebekken konuşmayı, kendimizi sözel olarak ifade etmeyi, soyut düşünmeyi, duygularımızın farkına varabilmeyi, hatta yaşımız ilerledikçe nasıl düşündüğümüz üzerinde düşünebilmeyi nasıl öğreniyoruz? Ve bu sorulara cevap verebildiğimizde kendimize dair neler öğrenmiş oluyoruz? Daha pratik bir yerden bakarsak, bunları biliyor olmak bize hangi hastalıkları veya bozuklukları tedavi edebilmekte yardımcı olabilir? Mesela beynin okumayı öğrenmede nasıl bir rol oynadığını bilmeden, öğrenme güçlüğü yaşayanlara tam anlamıyla yardımcı olabilir miyiz? Nasıl öğrendiğimizi, alışkanlıklarımızı nasıl değiştirebildiğimizi, vücudumuzdaki hangi mekanizmalarla motive olduğumuzu keşfetmeden eğitimciler olarak gelecek nesillere nasıl daha iyi öğrenme ortamları sunabiliriz? Psikoterapistler olarak nasıl daha iyi terapi şartları sağlayabiliriz? Sağlık uzmanları olarak nasıl daha kampsamlı tedavi protokolleri geliştirebiliriz?

Tüm bu sebepler ve daha sayamadığım niceleri yüzünden beynin işlevlerini, sınırlarını bilmek bulunduğumuz şu zaman diliminde insanlık adına verebileceğimiz en önemli çabalardan biri. Fakat bu çabayı gösterirken zihni bedenden, bedeni de zihinden ayıran dualist geleneklerin tuzağına düşmemek önemli. Beyni sadece lokal bir organ olarak ele almaktan kaçınarak onun büyük sistem içerisindeki yerini, başka organlarla bağlantısını da düşünmek zorundayız.

Aynı zamanda beynimize nasıl iyi bakacağımız üzerine de toplumsal bir farkındalık geliştirmemiz şart. Kalp sağlığı üzerine zamanında binlerce şey söylendi. Genel toplumsal bilinç, kalbimize iyi bakmak için neler yapmamız gerektiğini, vasat düzeyde de olsa, artık biliyor (hareket etme, yürüyüş, tüketilen yağ ve şeker miktarına dikkat etme gibi). Şimdi ise beyin sağlığı üzerinde kampanya yürütme zamanı. Çünkü beyin hastalıkları korkutucu derecede çok yaygın. Sıkıntı toplumsal sağlığı tehdit edecek bir noktaya ulaştı. Öyle ki, Dana Foundation’ın geçen sene yayınladığı bir rapora göre beyin sağlığı sorunları her on Amerikalı’dan sekizini etkileyecek duruma geldi. Bu sorunların başka gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri de etkilediğini söylemek mümkün. Yani dünyanın sağlığı ve ekonomisi depresyon, Alzheimer, Parkinson, öğrenme bozuklukları gibi beyin sağlığını tehdit eden hastalıklar altında ezilmekte.

Peki en önemli soruya gelelim. Farkındalığı arttırmak ve halk sağlığını bekleyen büyük krizi engellemek için neler yapabiliriz?

Ben bu noktada kişisel beyin sağlığımızı nasıl koruyabileceğimizin ötesinde bir şey söylemek istiyorum. Öncelikle beyinle ilgili araştırmaların toplum tarafından desteklenmesi elzem. Alzheimer vb. hastalıkların tedavisi için yapılan girişimleri desteklemek tabii ki önemli ama beynimizi nasıl koruyacağımıza, beynin işlevine, sınırlarına ve bu sınırların geliştirilmesine yönelik yapılan çalışmaların da desteklenmesi uzun vadede çok daha kritik bir önem taşıyor. Çünkü bir kişinin sağlığı sadece o kişiyi değil, tüm toplumu etkiliyor.

Maalesef hala beyni optimal düzeyde nasıl sağlıklı tutabileceğimize dair net bir reçete elimizde yok. Yine de şu zamana kadar yapılan çalışmalar erken çocukluk döneminin, beslenmenin, hayat tarzının ve stres yönetebilme becerilerinin beyin sağlığıyla yakından alakalı olduğunu gösteriyor. Özellikle erken çocukluk dönemini destekleyecek politikaların hayata geçirilmesinin hem toplumsal sağlık hem de dünya ekonomisinde ciddi bir rahatlamaya sebep olabileceği uzun süredir konuşulmakta. İşte bu noktada toplum olarak başımızdaki politika üretenlerden bu çalışma sonuçlarını önceliklendirmelerini, bilimsel bulgulara göre yeni politikalar üretip aksiyona geçmelerini ısrarla talep etmeliyiz. Biz bu noktada ısrarlı oldukça fonlar buralara kayacaktır.

Next
Next

Kronik Enflamasyon, Bağırsaklar ve Psikiyatri Dünyası